Ben yürürüm yana yana
Aşk boyadı beni kana
Ne âkilem ne divane
Gel gör beni aşk neyledi

Gâh eserim yeller gibi
Gâh tozarım yollar gibi
Gâh akarım seller gibi
Gel gör beni aşk neyledi

Akar suların çağlarım
Dertli ciğerim dağlarım
Şeyhim anuban ağlarım
Gel gör beni aşk neyledi

Ya elim al kaldır beni
Ya vaslına erdir beni
Çok ağlattın güldür beni
Gel gör beni aşk neyledi

Ben yürürüm ilden ile
Şeyh anarım dilden dile
Gurbette halim kim bile
Gel gör beni aşk neyledi

Mecnun oluban yürürüm
Ol yâri düşte görürüm
Uyanıp melûl olurum
Gel gör beni aşk neyledi

Miskin Yunus biçareyim
Baştan ayağa yareyim
Dost elinde avareyim
Gel gör beni aşk neyledi




Verilen hangi söz tutuldu ki? 
Söyle şimdi hangimiz mutlu ki? 
Tek taraflı bittiğine değdi mi? 
Hangimiz başını önüne eğdi? 

Kimi sever gider kimi üzer gider 
Kişiye göre de değişebiliyor 
Kimine can feda kimi bir elveda 
Diyemeden de bitirebiliyor 

Görmeyeli ne çok oldu demişsin
Kim bilir nasıl nicedir halin? 
Hatrımı da sorar olmuş 
Değişmişsin zamanla sen de bir hayli 

Sen gideli çok oldu 
Alıştım bendeki hüznün çocuksu hali 
İçimde sen varsın bu yüzden 
Kendime iyi baktım bir hayli 




Ankara'daki Gezi Parkı protestoları sırasında polis kurşunuyla hayatını kaybeden ve gerek vurulduğu anın görüntülerinin ortaya çıkması, gerek de katil zanlısı olan polisin serbest bırakılmasıyla çok konuşulan, gündemden düşmeyen Ethem Sarısülük'ün babası Muzaffer Sarısülük, sıradışı öyküsüyle basının gündeminde... 

Odatv.com internet sitesinden Tugay Afat
'ın, memleketi Çorum Sungurlu'da, arazide, insanlardan uzak bir 'inziva' yaşamında bulduğu Muzaffer Sarısülük'ün anlattıkları çok çarpıcı. Ama belki de en etkileyici olanı, yıllar sonra yeniden insanların arasına karışmasına neden olan oğlunun cenaze töreninin ardından geceyi mezarlıkta geçirmesi ve "Oğlumun mezarına sarıldım uyudum" demesi. 

Tugay Afat’ın haberi şöyle… 

Muzaffer Sarısülük… 

Polis kurşunuyla öldürülen Ethem Sarısülük’ün babası. 54 yaşında. 23 yıldır megapol dediği kentlerden uzak yaşıyor. Aslında edebiyat öğretmeni. Karadeniz Teknik Üniversitesi’nden mezun. 1985 yılında ilk olarak Şanlıurfa’da öğretmenliğe başlamış. 1989 yılına kadar görev yapmış. Dönemin Başbakanı Turgut Özal’a yazdığı sünnet karşıtı mektubu nedeniyle soruşturma geçirmiş ve birgün ceza almış. Şanlıurfa’dan sonra Kayseri’ye atanmış. Yarım dönem çalıştıktan sonra da istifa ettiğini belirten dilekçeyi yazıp çıkmış. Ailesi akıl sağlığının yerinde olmadığını iddia ederek hastaneye yatırılmasını sağlamış. Üç ayrı hastaneden de kaçıp mesleğe dönmeyi reddettiği için sonunda istifa ettiği kabul edilmiş. 

Meslekten ayrıldığında oğulları Cem, Mustafa, ölen Ethem ve adını kendisinin koyduğunu söylediği son oğlu İkrar’ı anneleriyle geride bırakarak Sungurlu’ya köyüne dönmüş. Birkaç yıl da köyde yaşadıktan sonra tamamen kendini soyutlamış ve arazide yatıp kalkmaya başlamış. Soğuktan korunmak için kendine küçük bir baraka yapmış. Küçük bir mangal dışında hiç ateş yakmamış. Nasıl ısınıyorsun sorusuna “Yatağıma yatıyor ısınıyorum” diyor. Mangalı da bazen çorba yapmak için kullandığını söylüyor. 


CENAZEDE İLK KEZ GÖRÜNDÜ
Muzaffer Sarısülük’ü pek çok kişi ilk kez oğlu Ethem Sarısülük’ün Çorum Haber’deki cenaze haberiyle öğrendi. Cenazeye katılanlardan ADD Çorum Şubesi Başkanı Uğur Demirer’in Muzaffer Sarısülük’ün Ankara’dan lise arkadaşı olması ise görüşme ve daha yakından tanıma olanağını yarattı. 

Sungurlu’dan İsmail Akyıldızoğlu ve Emrah Koçtekin ile Kemal Keçelioğlu da bizlere yardımcı oldular. Uzun zamandır tanıdıkları ‘Hoca Muzaffer Sarısülük’ü bizim için aradılar. Biraz dolaşmanın ardından yaz-kış ömrünü geçirdiği keliği bulduk. Şansımızdan yerindeydi. Uğur Demirer, cenazede karanlığa rağmen sesinden tanıdığını söylemişti. Yine aynı şey oldu. Uğur Bey “Beni tanıdın mı Muzaffer” dediğinde “Sen Uğursun. 35 yıldır görüşmemiştik. En son cenazeye geldin” deyiverdi. Konuşmanın bir yerinde de Ankara’daki ortak arkadaşlarından söz ederken, “Onlar dolmuşa binerlerdi biz seninle paramız olmadığı için yürürdük” diyerek ayrıntılara kadar hatırladığını gösterdi.


YÜRÜYEREK ÇORUM’DAN ANTALYA’YA 
Üzerinde sadece bir pantolon ve kazak vardı; yalınayaktı. Yanında taşıdığı montun ise sadece ceplerini kullanıyor. Her yere yürüyerek gidiyor ve kesinlikle arabaya binmiyor. Hatta o kadar ki, birkaç kez Antalya’ya kadar yürüyerek gidip geldiğini bile söylüyor. Hesaplarına göre, yürüyerek 2400 kilometre yol yapmış. Kullandığı tek teknolojik alet ise haberleri takip edebilmek ve gerektiğinde ailesine ulaşabilmek için oğlunun verdiği parayla aldığı cep telefonu. Ethem’in öldüğünü de flaş haber şeklinde cepten duymuş. 



Hiç traş olmuyor. Saçı ve sakalı iyice birbirine yapışmış bir halde. Sadece akarsudan içiyor ve zaman zaman da aynı suda yıkanıyor. 17 yıldır hiç et yemediğini, vejeteryan olduğunu söylüyor. 20 yıldır kimseyle el sıkışmadığını, hatta hiç temasta bulunmadığını da ekliyor. Bir şey uzatılırsa yere konulmadığı zaman almıyor. Kendisi de bir şey vereceği zaman yere bırakıyor. Kendisiyle ilgili kitabı da, nüfus cüzdanını da aynı yöntemle verdi. Sigara içiyor. Kendisi için alınan sigaraları ise “Saklayıp bir dahaki gelişinizde size ikram edeceğim. Mutlaka gelin” diyerek saklıyor. Gönlü bol. Oğlunun cenazesinin ardından gelen giden olur diye yiyecek içecek saklamış. Biz gittiğimizde çıkarıp ikram etti. 

Gözleri de dişleri de çok sağlam. Ancak kesinlikle kimsenin gözünün içine bakmıyor. Eski arkadaşlarından ya da tanıdıklarından birinin öldüğünü duyduğu zaman hemen yerinden kalkıp bir takla atıyor. Niye yaptığını sorduğumuzda ise “Bu da benim onlar için yaptığım ibadetim” diyor. Bir ara sıcaktan bunalıp üstündeki yırtık kazağını da çıkardığında saçı ve sakalı daha da ortaya çıkıyor. Bir gram yağ yok ama öyle bir deri bir kemik durumu da yok. Anlatılanlara bakılırsa 40-50 kiloluk hurdayı kilometrelerce taşıyabiliyor. Bizim arabayla 10 dakikada ancak kat ettiğimiz yolu arazi içinden yürüyerek 16 dakikada alması da ne kadar güçlü olduğunu gösteriyor. 


BARAKASINDA TÜRK BAYRAĞI  
Barındığı yeri çevirmiş. Bir Türk bayrağı asmış. Barınağında çok sayıda ansiklopedi ve kitap var. Fotoğraf çekmek istediğimde kırmızı kapaklı “Oğlum getirmişti” diyerek Ethem’in hediye ettiği “Devrimler ve Karşı Devrimler Tarihi” ansiklopedisini gösteriyor. Orhan Hançerlioğlu’nun Felsefe Ansiklopedisi’nden çok etkilendiğini saklamıyor. Sık sık Hançerlioğlu’nun yapıtını söyleyip “Çok değerli bir kitap. Her aradığımı buluyordum” diyor. 

TRT programcısı asker arkadaşı Servet Somuncuoğlu’nun Gallemit adlı kitabı da bunların arasında. Bu kitapta Muzaffer Sarısülük’ün 13 mektubu da yer alıyor. 


ASKER ARKADAŞI 'KİTABINI YAZDI' 
Kitabın arka sayfasındaki ifadeler ise çok ilginç: 

“Bu kitapta anlatılanların hepsi gerçektir ve roman´ın esrarengiz kahramanı hala hayattadır. 

Mektupları uzatıyorum. O hiç okumadan, tek tek elden geçiriyor mektupları. Toplam on üç mektup. Mektuplardan hiçbiri aynı kâğıda yazılmış değil, yani biri sigara kâğıdına, bir diğeri dosya, başka biri asker defterinden koparılmış sayfa, teksir kâğıdından koparılmış bir parça. 

İstanbul´u, gemiyi, evi, barkı her şeyi unuttuk. Öylece mektuplara bakıyoruz. O sormuyor, ben de anlatmıyorum. Suskunluk büyüyor, o mektuplara dalıyor, ben kubbeleri seyrediyorum, sol tarafıma kız kulesi düştü şimdi. 

Aziz, elindeki mektupları bana uzattı ve kendi kendine söylendi. 'Bey oğlu bey, köle oğlu köle olmak rızasındadır' Bu adam kim 
Bu adam bir 'Kam', bir 'Bilici' Azizciğim!!!” 

Servet Somuncuoğlu’nun bilici dediği Muzaffer Sarısülük, Gallemit adını kendisinin koyduğunu söylüyor. Kitabın elinde tek olduğunu ve kaybetmek istemediğini de söylüyor. Mutlaka geri getireceğimizi söylüyor ve ısrar ediyoruz. Yayınevinin adresini ve telefonunu kaydettikten sonra veriyor. Eğer kitabın başına bir şey gelirse yeniden istemek için adresi ve telefonu aldığını söylemeyi de unutmuyor. 


HURDA TOPLAYIP GEÇİNİYOR 
Mal mülk sıkıntısı yok ama gazete okumak, içki alabilmek, karnını doyurabilmek için para kazanması gerektiğini de biliyor. Hurda toplayıp satarak bu ihtiyaçlarını giderdiğini söylüyor. “İhtiyacım olanı bulur, kullanır ve ardımda bırakırım” diyor. Sungurlu’da tanımayan kimse yok. Adını kimse söylemiyor. Bilen biliyor ama onlar da çoğunlukla “Hoca” diye sesleniyor. O da bunu kabul etmiş durumda. Sungurlu’da pek çok da dost edinmiş. Kemal Keçelioğlu, İsmail Akyıldızoğlu, Emrah Koçtekin bunlardan sadece üçü. Kemal Keçelioğlu’nun bağındaki evine sık sık uğruyor. İsmail ve Emrah da Hoca’ya büyük saygı gösteriyorlar. Onların gözünde Hoca Servet Somuncuoğlu’nun dediği gibi bir kutsal kişi, hatta bir dede. Kesinlikle uğrunun kesilmemesi gerektiğine inanıyorlar. Emrah Koçtekin, “Hoca’ya zarar vermek isteyen olursa kendimi O’na siper ederim” diyecek kadar da saygı ve sevgi duyuyor. Birkaç kez yıkamayı, berbere götürmeyi önermişler. Sadece “Bana karışmayın yeter” demiş. 


‘KÖTÜ BİR ŞEY OLACAĞINI HİSSETMİŞTİM’ 
Geçmişini çok kurcalatmak istemiyor. Oğullarının her yıl yanına uğradığını, görüp gittiklerini söylüyor. Konuyu Ethem’e getirmeye çalıştığımızda “Ölen öldü, kanadım kırıldı ama artık yapacak bir şey yok. Elden gelen yok. Ethem’in geri geleceği de yok” diyor. Ancak öldüğünü ilk duyduğunda Kaymakamlığı basmaya çalıştığını da laf arasında söylemeden edemiyor. “Bazı insan evladından, bazı evlat da atasından üstündür. Kimi insan evladını kurtarmaya çalışır kimi evlat da atasını. Ben Ethem’i kurtaramadım. Öleceğini biliyordum” diyor. 

1980 öncesinde Abidinpaşa’da sağcıların egemen olduğu bir lisede okumuş. Olayların tam göbeğinde yer almış. “Ben oğluma bakarsan solcunun hafifiydim. Anaları yetiştirdi onları. Bana göre daha hızlı solculardı. Ethem daha doğduğunda Tanrı tarafından farklı yaratılmıştı. Hangi ata evladı arasında ayrım yapar? Ancak ne yalan söyleyeyim Ethem’i diğerlerinden farklı görür ve severdim. Varlığıyla değilse de yokluğuyla fark yaratacağı belliydi” diyerek sevgisini anlatıyor. Evinden ayrıldığında Ethem 6 yaşındaymış. En son 18 Mayıs 2013’de İbrahim Kaypakkaya’yı anmaya gelen grupla geldiğinde görüşmüşler. “Yanıma uğradı. Sanki saklanıyor gibiydi. Kötü bir şeyler olacağını o zaman gördüm. Ama elimden gelen bir şey yoktu” demekten kendini alamıyor. 


‘TAKSİMDE HALK HAKLI’ 
Türkiye ’nin Ethem için ayağa kalktığını söylediğimizde araya bir de dörtlük serpiştirerek “Geri gelmeyecek ki. Devletle kavga etmem. Hiç etmedim. Devlet benzer gökteki kuşa, sürer ahlakı yokuşa. Alır ite kakışa, yol açık geçemedim. Kapitalist ahlak yine yaptı yapacağını. Megakentler insanı öldürür diyordum. Hep başkasının mı canı yanacak. Bu kez de bizim canımız yandı” diye konuşuyor. 

Taksim eylemlerine nasıl baktığını sorduğumuzda ise daha net yanıt veriyor. “Dünyanın hiçbir yerinde şehrin göbeğine kışla yapılmaz. Ne amaçla kullanırsan kullan. Taksim’de halk haklıdır. İstanbul’un kendisi kanaldır. Yeniden kanal yapmak hangi aklın işidir?” diyerek kendi görüşlerini de aktarıyor. 

Oğlunun cenazesine son anda yetiştiğini de anlatan Muzaffer Sarısülük, “Hoca kuranı bitirmeden yetiştim. Dağlardan aşıp geldim. Sol gelenekte vardır, ölenin mezarında nöbet tutulur. Baktım gençler uzaklardan gelmişler ve nöbet tutmak istiyorlar. Başları yanmasın diye onları gönderdim. Ailesinden birisi yoksa yoldaşları tutar dedim. Mezarında ben kalırım dedim. O gece oğlumun mezarında kıvrılıp yattım. Son kez yanında oldum” diyerek aslında ne kadar etkilendiğini de ortaya koyuyor. 



UEFA Disiplin Kurulu, Beşiktaş ve Fenerbahçe'nin cezasını belirledi.

UEFA, Beşiktaş'ı Avrupa kupalarından 1 yıl men etti. UEFA Disiplin Kurulu, Tayfur Havutçu ve Serdal Adalı'yla ilgili kararını şimdilik vermedi. Kurul bu iki isim hakkında ek rapor istedi ve incelemelerin sürdürülmesine karar verdi.
Beşiktaş, UEFA Disiplin Kurulu'nun verdiği kararı Tahkim'e götürecek.
FİKRET ORMAN'IN İLK AÇIKLAMALARI
Beşiktaş Kulübü Başkanı Fikret Orman, UEFA Disiplin Kurulu tarafından Avrupa kupalarından 1 yıl men cezası verilmesini anlamakta güçlük çektiğini söyledi.
Orman, Lig TV'de telefonla canlı yayına bağlanırken, UEFA Disiplin Kurulu'nun verdiği cezayı değerlendirdi.
"Şaşırtıcı ve anlamakta güçlük çektiğim bir karar" diyen Orman, "Netice itibarıyla Beşiktaş Kulübü bir tüzel kişiliktir. Bizim yaptığımız savunmaya göre de tüzel kişilikle ilgili bir ceza verilmesinin mümkün olmadığını düşünüyorum. Sayın Tayfur Havutçu ve Serdal Adalı ile ilgili ek savunma istenirken, tüzel kişiliğe ceza verilmesi şaşırtıcı, anlamakta zorluk çektiğim bir karar" ifadelerini kullandı.
Karara itiraz için 3 gün süreleri bulunduğunu vurgulayan başkan Orman, "Yanlış hesabın Bağdat'tan döneceğini düşünüyorum. Ceza verilmemesi gerektiğine inanıyorum ama 1 yıl ceza verildi. Hakkımızı UEFA Tahkim Kurulu'nda arayacağız. En kısa sürede itirazımızı bildiririz ve 2 hafta içinde da duruşması olur" diye konuştu.
Alınan cezanın anlaşmaya vardıkları Hırvat teknik direktör Slaven Bilic'le ilgili bir sorun yaratmayacağının altını çizen Orman, yabancı transferi için olumsuz bir ortam yaratsa bile bir hafta içinde durumun düzeleceğine inandığını da sözlerine ekledi.
Tayfur Havutçu'nun avukatı Nail Gönenli ise, "Bizle ilgili sadece 2 satırlık bir karar geldi. UEFA Disiplin Kurulu, Tayfur Havutçu ve Serdal Adalı hakkında müfettişten ek rapor talep etti. Bu soruşturmada haklı olduğumuzu biliyoruz. Dolayısıyla bu durumu olumlu bulmadım. Müfettiş Palacios'tan yeni bir ek rapor hazırlanması istenirken, verilecek karar son rapordan sonra karara bağlanacak. Bunu çok olumlu karşılamıyoruz. Müvekkillerimizin aklanmasını bekliyorduk. Şikeye dair bir karara hükmedilmedi ancak tam olarak bir karar da verilmedi" ifadelerini kullandı.
UEFA Disiplin Müfettişi Miguel Palacios, Beşiktaş'ın da 1 yıl Avrupa'dan men edilmesini; ayrıca eski yöneticisi Serdal Adalı ve eski teknik direktör Tayfur Havutçu'ya da hak mahrumiyeti cezası verilmesini talep edilmişti.
BEŞİKTAŞ İTİRAZ EDECEK
Beşiktaş Kulübü, UEFA Disiplin Kurulu tarafından verilen 1 yıl Avrupa kupalarından men cezasıyla ilgili itirazda bulunulacağını duyurdu.
Siyah-beyazlı kulüpten yapılan ve Kamuyu Aydınlatma Platformu'nda da yer alan açıklamada, "Beşiktaş, 2013-2014 sezonunda UEFA Avrupa Ligi'ne katılamayacaktır. UEFA 54. maddesi uyarınca bu karara itiraz yolu açıktır. Şirketimiz, UEFA Disiplin Kurulu'nun bu kararına 3 gün içerisinde itiraz etme hakkına sahip olup, bu hakkını kullanacaktır" denildi.
FENERBAHÇE'YE AĞIR CEZA
UEFA Disiplin Kurulu Fenerbahçe'ye ise 2+1 yıl Avrupa Kupaları'ndan men cezası verdi. Alınan bu kararlar doğrultusunda Beşiktaş ve Fenerbahçe, 2013-2014 sezonunda Avrupa Kupaları'na katılamayacaklar. 
Fenerbahçe'ye 2+1 yıl ceza veren Disiplin Kurulu, Aziz Yıldırım, Ali Yıldırım, Şekip Mosturoğlu, İlhan Ekşioğlu ve Cemil Turan için müfettişten ek rapor istedi.
UEFA'dan gelen bu cezanın ardından Fenerbahçe, konuyu Tahkim Kurulu'na taşıyacak. UEFA Tahkim Kurulu'nun itirazları inceledikten sonra en geç 15 Temmuz'a kadar bir sonuca varılması bekleniyor. Fenerbahçe'nin, CAS'a da başvurma hakkı bulunuyor.
UEFA Disiplin Müfettişi Miguel Palacios, Fenerbahçe'nin gelecek 2 sezon Avrupa Kupaları'ndan men edilmesini, Aziz Yıldırım, Şekip Mosturoğlu, İlhan Ekşioğlu, Ali Yıldırım ve Cemil Turan'ın ise hak mahrumiyeti cezası almasını talep etmişti.
FENERBAHÇE'NİN  AÇIKLAMASI
"Kulübümüzün 22 Haziran 2013 Cumartesi günü UEFA Disiplin ve Kontrol Kurulu'nda verdiği savunmaya dair UEFA'nın kararı şu şekildedir:

Takımımızın, UEFA müsabakalarına katılmaya hak kazandığı, önümüzdeki 3 sezon UEFA müsabakalarından men edilmesine, bahsi geçen cezaya ait 3. sezonun ise 5 yıl süreyle ertelenmesine,

Başkanımız Sayın Aziz Yıldırım, Yöneticilerimiz Sayın İlhan Ekşioğlu ve Sayın Şekip Mosturoğlu, Altyapı Koordinatörümüz Sayın Cemil Turan ve eski Asbaşkanımız Sayın Ali Yıldırım için Disiplin Müfettişinden ek rapor alınmasına karar verilmiştir.

Kulübümüz, verilen karar üzerine yasal süre içinde UEFA Tahkim Kurulu'na başvuracaktır."
YASEMİN MERÇİL: BÜYÜK TEZAT OLUŞTURULMUŞTUR
UEFA Disiplin Kurulu'nun kararlarının ardından FBTV'ye açıklamalarda bulunan FenerbahçeYönetim Kurulu Üyesi Yasemin Merçil şöyle konuştu:
"Kamuoyunun malumu olduğu üzere, 2 yıl kesin 1 yıl erteleme olmak üzere toplam 3 yıllık bir ceza gözüküyor. Fakat kararın gerekçeleri ile ilgili 13 sayfalık İngilizce bir metin var. Onun üzerinde çalışıyoruz. Şahıslarla ilgili olarak da şu anda ceza vermeye yeterli belge ve döküman olmadığını düşünerek veya tam bir sonuca varamadıkları için disiplin kurulu müfettişinden ek bir rapor istenmesi gibi bir karar gözüküyor.
Kararın detaylarını inceleyeceğiz. Kamuoyu ile paylaşabileceğimiz şu anlık bilgi bu kadarlık bir kısım. 3 günlük bir itiraz süresi var. Fenerbahçe karara itiraz edecek. Daha uzun bir gerekçeli karar bekliyoruz. Fenerbahçe tüm hukuki haklarını kullanacaktır. Kulüp zaten şahısların fiili nedeniyle ceza alıyor gözüküyor, dolayısıyla UEFA Disiplin Kurulu şahısların fiilleri ile ilgili hüküm kurabilecek bir durumda değilse, kulüple ilgili de bu hükmü kuramaması gerekiyor. Dediğim gibi şu anda hangi gerekçelerle nasıl bu sonuca varıldığı konusunda tam bilgi sahibi değiliz. Gerekli tüm itirazları yapacağız."
STEAUA BÜKREŞ'İN CEZASI ERTELENDİ
Steaua Bükreş'e ise Avrupa Kupaları'ndan 1 yıl men cezası verildi ancak bu ceza ertelendi ve 5 yıllık incelemeye alındı.
Steaua Bükreş'te başkan Gigi Becali'nin, Romanya Ligi'nde 2007-08 sezonunda oynanan Universitatea Cluj - CFR Cluj maçının sonucuna etki ettiği tespit edilmişti. Bu şike iddiaları video görüntüleri ile kanıtlanmasına rağmen Bükreş temsilcisi UEFA tarafından ceza almadı.
KARARLAR DEĞİŞMEZSE AVRUPA'YA KİMLER GİDECEK?
İki kulüp, bu kararı önce UEFA Tahkim Kurulu'na taşıyacak. Eğer oradan da olumsuz yanıt alınırsa Spor Tahkim Mahkemesi'ne (CAS) kadar gidebilecek. Bütün itiraz yolları tıkanırsa da Avrupa'ya giden takımlar listesi güncellenecek.
Men cezaları onanırsa, Şampiyonlar Ligi'ne Süper Lig'i 4. sırada bitiren Bursaspor katılacak. UEFA Avrupa Ligi'ne ise 5. sıradaki Kayserispor ile 6. basamakta ligi tamamlayan Kasımpaşa gidecek.



Artvin'in Hopa ilçesine bağlı Yeşilköy (Pançol)'de, 7 Kasım 1971 tarihinde doğmuşsa da nüfusa geç kaydedildiğinden dolayı resmi doğum tarihi 10 Mayıs 1972'dir. Müziğe ortaokul birinci sınıfta mandolin çalarak başlamış, çocukluğu, "üstadım" dediği, "Kemençeci Yaşar" lakabı ile tanınan Yaşar Turna'nın yanında türkü dinleyerek geçmiştir. İstanbul'a üniversite eğitimi için geldikten sonra müzikle yoğun olarak uğraşmaya başlamışsa da İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden siyasi nedenlerle ayrılmıştır. 1992 yılında profesyonel müzik hayatına atılmıştır. 2004'ün sonlarında sanatçıya akciğer kanseri teşhisi konulmuş ve kanser tedavisi görmeye başlamıştır. 25 Haziran 2005'de, 33 yaşında, tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirmiştir.
"Ben bir müzisyenim, ondan sonra biraz Karadenizliyim, ama hepsinin ötesinde ben bir devrimciyim. Ve gerçekten doğru bildiğim bir şeyi en azından çok zorlanırsam ortaya koymaktan çekinmem" diyordu bir röportajında Kazım Koyuncu.



-Sürece siz nasıl dahil oldunuz? 
Telefon geldi, böyle bir heyet topluyoruz dediler. Ben de “Ne yapacağız, bizim işimiz ne?” dedim. Bana “Son 20 yıldır bütün barış bildirilerine imza atmadınız mı? Şu ana kadar yaptığınız şeyi yapmaya devam edin” dediler. İnsanlar bizi gördüğünde rahat konuşabildi. Bir de o toplantılarda basın yoktu. Biz sadece bize söylenen cümleleri yazdık. Dolayısıyla çok rahat oldu. Tabii insanlar “Biz sizi bir şey anlatacak zannetmiştik” dediler. Onlara sorulmasını beklemiyorlardı, o yüzden ezberden değil, içlerinden geldiği gibi konuştular.
Giderken tedirgin miydiniz?
Ben kum torbası olacağımızı biliyordum, öyle de oldu. Ama toplantının başıyla sonu arasında da çok büyük fark vardı. En çok sorulan soru; “Niye şimdi?” Buna ben yanıt versem; “Niye 20 yıl önce değil?” derim. 10 yıl düzelecek zannedildi olmadı, bir 10 yıl daha geçti, bir 10 yıl daha… Geç bile.
Türkler nasıl yaklaşıyor soruna? 
Twitter’da duyuyorum, insanlar Gezi Parkı’nda yaşanan basın sansürünü görünce “Kürtleri şimdi daha iyi anlıyorum” diyor. Bu süreçte benim tuhafıma giden şeyler oldu. Mesela biri dedi ki, profesyonel ordu lazım. Ben de ordudan memnun değil diye düşündüm. Meğer dağdaki herkesi öldüren bir ordu istiyormuş. Dedim ki, “Bana inanmıyorsunuz, tamam, İlker Başbuğ’a da mı güvenmiyorsunuz? Beş kere PKK ’yı bitirdim dedi, bitmiyor… Fikret Bila’nın kitabı var, okuyun. Boşverin beni. Kendi inandıklarınızı okuyun.”
Akdeniz, Kürtlerin yaşadıklarına ne kadar vâkıf? 
Bizim gittiğimiz bazı yerler vardı ki, henüz göç almamıştı. Dolayısıyla orada Kürt meselesine dair hiç fikir sahibi olmayan insanlar da vardı. Ama şöyle bir örnek de yaşadım; masalarında oturduğum ve MHP tandanslı olduğunu söyleyen insanlar dedi ki: “Bunlar gidip sınır dışında melanet üretmekten başka ne yapacak? Kalsınlar burada, devlet bunlara biraz destek versin, çiftçilik mi yapacaklar, ticaret mi yapacaklar, ne yapacaklarsa yapsınlar…” Bunu ben söylesem topa tutulurum. Ama oradaki adam söylüyor. Çünkü normalleşme isteği herkeste yaygın.
İnsanlar da sorun bir an önce bitsin istiyor değil mi? 
Aması çok ama barış istemeyen yok. İnsanların ülkenin bölünmesine dair ortak endişeleri var. Biz de sorduk: “Diyelim ki bölmeye çalışıyorlar, biz neredeyiz?” Biz eşit vatandaş olursak, kim ister ceberut bir devlet. Zaten Kürtler de bölünmekten yana değil. “Bu kadar vergi verdik, en güzel yerleri size mi bırakacağız?” diyorlar. O kadar işlenmiş bir ideolojik bakış var ki ondan ilk etapta kurtulmak kolay değil. Herkes ilk olarak “Benim Kürt kardeşlerimle hiçbir problemim yok, biz çok severiz onları” diyor. Peki o kadar çok sevdiğin Kürt kardeşinin köyü yakılırken, öldürülürken neredeydin? O kadar haberi yok ki batıdakilerin orada ne olduğundan, resmi ideoloji o kadar beyin yıkamış ki, yaşananları ancak Taksim’le anladılar. Benim jenerasyonumda bu işlerle hiç ilgilenmeyen arkadaşlarım hamileyken, “Hep böyle devam edecek değil ya” diye düşünürdü. Şu anda torunları oldu. Demek ki ilgilenmek gerekiyor. “Ben burada iyiyim” demekle olmuyor bu işler.
Nasıl tepkiler aldınız? 
Bir-iki çok sivri şey dışında herkes düşünmeye ve fikir üretmeye başladı. Baktılar ki, didaktik bir şey yok. Onlara da soruluyor. O bambaşka bir atmosfer yarattı. Masa etrafında oturuyor olmak birbirlerine saygı getirdi, bir alışveriş oldu. Güneydoğu Anadolu grubu gibi halaylarla karşılanmadık. Orada barış oluyor sevinci, burada bölünüyor muyuz, ne oluyor endişeler var.
Lodos olsa ‘âkiller nerede?’
-Barış süreci devam ederken bir tarafta da Reyhanlı, Gezi Parkı… Bunlar beraber nasıl değerlendirilebilir?
Gezi Parkı’nı bir bayrak mitingine çevirmek isteyenler var. Halbuki bu bambaşka bir şey. Taksim Platformu apayrı. İçinde akademisyenler, kentsel dönüşüm uzmanları var. Yıllarca önerilerde bulundular, bir diyalog kurulamadı ve iş bu noktaya kadar geldi. Bir yanda alkol yasağı. Sonra ertesi gün hapının yasaklanması… Bu gerçekten insanların hayatına müdahale. Sonra bizim gittiğimiz yerlerde Alevi vatandaşlar çok huzursuzdu ve onları daha da huzursuz edecek bir adım atıldı. İnsanlar gerçekten bir yol kat edilmişken duyulmak, dinlenmek ve kaale alınmak istiyor. Bir de şu ortaya çıktı, ne zaman bir sorun olsa “âkiller gitsin konuşsun” diyorlar. Bazıları iyi niyetle bunu söylüyor ama bir de lodos esse “âkiller nerede?” diye soranlar var.
Kaynak : Radikal



Füsun Demirel (d. 20 Ağustos 1958, Ankara), Türk oyuncu, çevirmen. Özellikle Züğürt Ağa, Uçurtmayı Vurmasınlar ve Büyük Adam Küçük Aşk gibi filmler ile Sıdıka ve Şaşıfelek Çıkmazı gibi dizilerdeki rolleriyle tanınır.
Perugia Dil Üniversitesi (1976) ve Roma Dramatik Sanatlar Akademisi tiyatro bölümünden mezun olan (1980) sanatçı, 1980'de Almanya BerlinKollektiv Theater'da Vasıf Öngören'in yazıp yönettiği Zengin Mutfağı oyunuyla sanat hayatına başladı.
Çevre Tiyatrosu, Dormen Tiyatrosu, Devekuşu Kabare, Dostlar Tiyatrosunda çalıştı. 1984 yılında Atıf Yılmaz'ın Bir Yudum Sevgi filmi ile tiyatrodan sinemaya geçiş yaptı. Oyunculuğunun yanı sıra, iyi derecede İtalyanca, İngilizce, Almanca bilgisine dayanarak çevirmenlik yaptı ve Dario Fo ileFranca Rame'nin toplam 27 oyununu Türkçeleştirdi.
Füsun Demirel 1996 yılında ÇASOD başkanlığı yapmıştır.



2013 Yılındaki ÖSYM'nin Hazırladığı Üniversite Giriş Sınavlarında YGS'den Sonra Gelen LYS Sınavında 3.Sınav 22 Haziran 2013 Cumartesi Günü LYS - 2 Yani Fen Bilimleri Bölümünden Yapılıyor. Sınavda Fizik, Kimya, Biyoloji Bölümlerinden 30'ar Soru Sorulmaktadır. Soruların Çözümleri Sınav Sonrasında Sitemizde Yayınlanacaktır.


Genç kızlarımızın ve genç erkeklerimizin en  çok merak ettiği konuların başında kızlık raporu yani bekaret raporunu nasıl alacakları sorusu akıllarına geliyor. Bekaret raporunu alabilmek için Adli tıp raporu gözetilmektedir. Bunu alabilmek için savcılık izni gerekmektedir. Diğer şekilde ise jinekolog uzmanlarına görünerek kolayca bakire olup olmadığı veya bekareti sağlam mı değil mi konusunda doktor bilgi verebilir. Bu bilgi muaeyene olan kişi tarafından istenildiği takdirde 3.kişilere de söylenebilir. Bekaret raporu ücreti ise bir muayene ücretidir. Ekstra bir ücret işleme tabii değildir.






- Necime hanım bir malumatım olacak, 3 ay önce dediniz bize kiremitler yapılacak diye. Fazla aidat alıyorsunuz nereye gidiyor bu aidatlar?

+ Efendim martılar sıçıyor, kiremitler kırılıyor. Biz napalım elimizde değil..


Apartman savaşları başlar,
Yaşlı kadınlar amaçsılaştıkça.
Baş gösterir evet emekli astsubaylar,
Toprağa yakınlaştıkça.
Hışmına uğrarsın, gelir gider dökümüne takarlar,
Kombi yakarsan çardak açarlar.
Komşuluk bağı ararlar..
Aiadat alırlar..
Yeni kamera sistemi yaparlar, 
Paranla sikimsonik icatlara taparlar.
Falanlar filanlar icatlar...
Asansöre çiş yaparsan yakarlar.
Makamdan sayarlar salak bi yöneticiliğe o kadar anlam katarlarki şaşarsın, yaşarsın.
Müstakil ev kiraları bakarsın.
Bakarsın bir gün onlardan biri gibi davranmaya başlamışsın.
Kendini kapıcıyı haşlarken yakalamışsın,
Sanki apartman bi kale ve sen kralsın.
Klinik vakasın fakat diğer çözüm apartman yöneticiliği yaparsan,
Orta yaş krizin olur palavra,
Ama Necmiye denen o canavarla...

Savaşman lazım...
Bunu yapabilecek misin?
Büyük bi sorumluluk üstünde..
Apartmana bakabilecek misin aga ? 

Savaşman lazım...
Bunu yapabilecek misin?
Büyük bi sorumluluk üstünde..
Apartmana bakabilecek misin aga ?


Eski Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ 18 Aydır Yattığı Silivri Cezaevinde Hayatında bir ilki  gerçekleştirdi ve İlk Şiirini Yazdı. İşte İlker Başbuğun Yazdığı Şiir


Bugünü yaşa, her dakikasını içercesine, severcesine
Bugünü yaşa, her dakikasında acı çekercesine
Sevgi ve acının birbirlerini tamamladığını bilircesine
Yaşadığın her sevgi ve acı için, Allah'a dua edercesine
Hayatın bir varmış, bir yokmuş olduğunu düşlercesine
Yetmiş yaşında, ilk şiir denemesini yaptığına inanırcasına


Twitter'dan sonra facebook'ta da gördüğümüz hashtag nedir ? ne işe yarar ? ne için kullanılır.

Hashtag # yani diez karakteriyle başlatılır ve bir konuyu belirtmek için kullanılır. Bu # yani diez karakteri ile başlatılan kelimeye tıkladığınız zaman sadece o hashtagi kullanmış ve o konu hakkında yorum yapan herkesin konu ile ilgili fikirlerini öğrenirsiniz.

#direngeziparkı bir hashtagtir.

#blogmatik aynı şekilde bir hashtagtir.





Sonunda gelir aklına
Dank eder aklına
Düşman bile kalmadı baksana
Galatasaray Fenerbahçe Beşiktaş her yerde
Bu düzene karşı
Ayakta kal ÇARŞI
Hadi gezi parkı
Diren gezi parkı
Tek yürek ooo

Yine hiç, hiçbirşey yapamadık dimi çok ilginç birşey bu sana bir, 
tek bir, tekbirşey dicem aramızda bu gerçek birşey,
harbiden ben çapulçunun biriyim bilirim tabi kendimi
bilirim desende çapulcunun biriyim bilirim kendime geleyim.
Çapulcunun biriyim bilirim kendimi bilirim desemde çapulcunun biriyim delirdim.

Galatasaray Fenerbahçe Beşiktaş her her yerde 
Bu düzene karşı
Ayakta kal ÇARŞI
Hadi gezi parkı
Diren gezi parkı
Tek yürek ooo

Varmı Dünyada bir benzeri semti için ölmeye hepsi and içti.
Çok zamanda çok yol kat edildi.
Uzaktan biri fısıldadı birleşmeyi.
Çünkü bir çakal dolar herbiryerde
Birleşmek tek çözüm, herbir derde karşı geldin diyince sarıl koluma
Tek yürek farklı renkler olsanda
Delikanlılık işler her mahallede
Özümüzü bilmeyesense hep mualefet
Kim karşı gelir haksız olan herşeye
ÇARŞI karşı gerekirse kendine bile
Bıçak kemiğe dayandı hadi kalk
Sesi çıkmaz tek bir elin buna uyansan 
Bundan olmaz kumandan
Aramızda bu bir halk direnişi.

Sonunda gelir aklına
Dank eder aklına
Düşman bile kalmadı baksana
Galatasaray Fenerbahçe Beşiktaş her yerde
Bu düzene karşı
Ayakta kal ÇARŞI
Hadi gezi parkı
Diren gezi parkı
Tek yürek ooo



Şehzade Mehmed'in Ölümü

Şehzade Mehmed (1521 - 1543), I. Süleyman'ın Hürrem Sultan'dan olan ilk oğludur.


Şehzade Mehmed, çocukluğunda Topkapı Sarayı'nda kalmış; çocukluğunu annesiyle geçirmiştir. Memleketin en iyi hocalarından dersler alarak yetişen Şehzade Mehmed Fransız ve İtalyan hocalarından da yabancı dil, Avrupa görgüsü ve kültürü üstüne eğitim almıştır.Oturmasını kalkmasını ve saltanat adabını ve töresini bilen bir şehzadeydi. 

Şehzade Mehmed 1540 yılında I. Süleyman tarafından veliaht şehzade olarak atanmıştır. O zamanlar veliaht şehzadeler Manisa'da sancakbeyliği görevinde bulunurlardı.

Şehzade Mehmed veliaht seçilene kadar Şehzade Mustafa Manisa sancak beyliğinde görev yapmaktaydı. Hatta babası Sultan Süleyman tahttan feragat ederek tahtı oğlu Şehzade Mehmed'e bırakacağı iddia edilmiştir 

Ölümü hakkında farklı görüşler mevcuttur. Bazı araştırmacılara göre çiçek hastalığından ölmüştür.  Bir görüşe göre eceliyle ölmüştür.


 Ülkemizin sanayisi gelişmiş ve büyük şehirlerden olan Adana ilimiz birçok anlamada tercih sebebidir. Yazları sıcak olmasına rağmen kışları çok ılıman bir yapıya sahiptir. Bu şehirde yaşamak için genel anlamda birçok ev sahibi kirasını yıllık olarak ödeme hizmeti almaktadır. Adana bölgesi ikiye ayrılan bir yapıya sahiptir. Bu bölge Seyhan ve Ceyhan bölgeleridir. Kiralık daireleri her iki bölgede bulmak mümkündür. Evinizin yapısını da siz istediğiniz gibi seçebilirsiniz.
         http://www.emlakz.com/Adana/kiralik-daireler.aspx adresindeki Adana kiralık daireler sayfasından da göreceğiniz gibi Adana ili oldukça zengin ve çeşitli binalara sahip bir bölgedir.  Adana ilindeki kiralık daireler bina yaşına göre ve binanın cadde üstü konumuna göre farklı fiyatlara sahiptir. Tercihinizi yine Seyhan bölgesinden yapmak isterseniz bina hayatı değil sizlere http://www.emlakz.com/Adana/kiralik-evler.aspx adresinde bulunan Adana kiralık evler sayfasındaki ilanlar yardımcı olacaktır. Bölgede birçok ev vardır. Adana Seyhan kiralık ev ilanları birçok yerde bulmanız mümkündür. Eğer ki yorucu bir gezme süreci geçirmek istemiyorsanız bunun yerine www.emlakz.com adresinden Adana emlak ilanları arasında bir araştırma yapıp beğendiğiniz evi seçebilirsiniz. Adana emlak ilanları birçok seçenekle detaylı ayrıntı bildirmektedir.